Herhangi bir ülkede eğitim, o ülkede nasıl bir gençlik istendiği, gelecek kuşakların temel değerlerinin ne olması gerektiği, nasıl bir insan gücüne gereksinim duyulduğu konularında temel ilkeler belirlendikten sonra, bu temel ilkeler çerçevesinde saptanır. Atatürk, Maarif Kongresi’ne katılan öğretmenlere seslenerek kendilerine düşen görevi ortaya koymuş, ülkemizin iyi yetişmiş ve yetenekli bireylere olan ihtiyacını da belirtmiştir. “Büyük tehlikeler karşısında uyanan ulusların ne ölçüde kararlı olduklarına tarih tanıklık etmektedir. Silahlarıyla olduğu gibi, kafasıyla da savaşmak zorunda olan ulusumuzun, birincisinde gösterdiği üstün gücü, ikincisinde de göstereceğine hiç kuşkum yoktur. Ancak bu doğuştan gelen yetenekleri geliştirebilecek bilgilerle donatılmış yurttaşlar gerekir. Bu ödev de sizlere düşmektedir.”
Çizdiğim üretken bir yaşam profilinin içinde, kitap yazmayı kendime görev addettim. Biz büyükler ikinci, üçüncü plana attığımız, önemsenmesi gereken güzel sanatları gençlere sevdirmeyi, onda yükselmeyi öğretimden daha kabullenilmesi gereken bir durum olduğunu ve karakterimizi asıl oluşturan yapının sanatın kalbinden geçtiğini göz ardı ettik.
Ama yaşadığımız çağ ve bulunduğumuz dönem soyut bir zeka istiyor. Ezberler bozuluyor. Sanatta bu ideanın ortasında soluk alıyor. Ve biz müzik öğretmenleri gençlerin böyle bir haritadan fazla bir yüzölçümle çıkmasını öngörüyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan ve nitekim bakanlarımızın, eğitim müşavirlerimizin ve öğretmenlerimizin eğitim üzerine etkili düşünme süreci, İlker Okatan ile kendine vücut bulmuştur. Eğitimin müzikselleştirilmesi için gerekli adımlarımı attım ve müziğin insan için önemine dair bir yapıt tasarladım. Fatih Eğitim Modeli’nin tohumları geçmişi sorgulamak ve var olan koşulları iyi analiz etmekle atılmıştır ve uygulanmaya başlandıktan sonra meyvelerini en kısa zamanda verecektir. Olumlu izlenimler oluşacağı kanaatindeyim. Ben bu tür anlamlı bir projenin içinde kendi üzerime düşen görev payı aldım. Daha bir çok projelerde görüşmek ümidiyle… Müzikle kalın…Esen kalın… İLKER OKATAN ...
Çağdaş Türk Yazarları; 56 sayfa, 1. hamur ,
ISBN: 9786051275291
Baskısı Yok
Saldırıyor, tahrik ediyor, savuruyor seni bu kitap. Her satırında zeka ile acı dans ediyor. Aşk var ve yok. Opera oluyor, tek kişilik tiyatrodan kalabalık bir kıtaya atlıyor. Kapattığında uzanıyorsun yatağına. Kitap odanın her köşesini geziyor. En sevdiğin arkadaşlarını aratıyor bu kitap. En eskiyi. Yüreğinin okyanusuna sakladığın sırları açıyor. Unutamıyorsun yaşananları. Unutturmuyor. Yazar, bir çok şairin ve yazarın yapamadığını yapıyor. Ya infilaka uğruyorsun ya da kendi içsel yolculuğuna doğru yol alıyorsun. “Ya ben kimdim?” oluyorsun. “Kim olmalıydım?” Ya da “Kimim?” Hiçbir acı kimliğinin farkında olmamandan daha acı olamaz. Yaşadığın her ne ise, sen olmadan yaşadığın şey hiçbir şeydir. Sen de hiçbir şeysindir. Kitap kendin olmanı istiyor. Kendinle yüzleşmeni. Kendine kalmanı. Ezberler bozuluyor birer birer bu kitapta. Saat 22.45. Kısık bir fon var. Kısık hıçkırıklar…
Yazdığım sözcüklerin içinden çıkarken çok yara aldım. Beni anlamak, kurulan cümleler arasından başını vurarak, yara alarak, kanayarak çıkmaktır. Aynı ağaçta aynı iklimi yaşamaktır beni anlamak…
Hayat kutsal kitaplar gibidir, kat kat. Babil’in Asma Bahçeleri’dir, yükselti. Yusuf’un düştüğü kuyudur, en dip yer. Hayat seçtiğim romanmış. Bir roman değil bir hayat seçmişim. İlker Okatan olmak ne zor…
Ruh, ateşe düştüğünde yanmıyormuş. Yanacağı kadar biriktiriyormuş odununu. Veriyormuş ateşe içini. Unuttum. Kendimi nerde yaktığımı unuttum. Nerde söndürdüğümü. Nerde kıvılcımlandığımı. Nerde kül olduğumu ve nerden nereye savrulduğumu. O kadar güzel unutmuşum ki bu yangını, kendime hatırlatmaya kıyamıyorum…
...
Çağdaş Türk Yazarları; 126 sayfa, 2. hamur ,
ISBN: 978-605-127-332-7
Etiket 17,00 TL, ciniusyayinlari.com'da 16,15 TL
(%5 indirim 0,85 TL)