"En-el insan" demeden "En-el Hak" demek hak değildir. Hepimiz kendini bilir bilinçle yaşıyor olsak, yani “insan oldum” diyebilsek, o kadar saydamlaşırız ki Hak’kın varlığı içimizde görünür olur da hiç kimse “En-el Hak” cübbesiyle dolaşmayı bir yüceliş ayrıcalığı yapamaz… Tanrı’nın cenneti, insan bilincinin kendi varoluş kaderine sıfır etkide kaldığı bir ortamdır. Tanrı iradesine bağlanan cennette insan kendine özgün var-oluşunu tasarlayamaz. Bu nedenle kitabın ilgisi tanrısal cennete özlem değildir. Kendi geçiciliğinde var ola gelen her şeyin çözüm bilgisini geleceğin bilincine aktarabilir olduğumuzu fark ettiğimizden beri, zaman kendi kaderimizin tasarımcısı olma yetki ve sorumluluğuyla kendini bilme zamanı olmuştur. Kendini bilmenin son bilgeliği de insanın kendi geçiciliğinde başkasına ‘tanrılık’ taslamaktan vazgeçmesi olacaktır. Çok şükür anlamışımdır ki, herkes kimseye değil sadece kendine 'tanrılık' taslasa cennet dünyaya inmeye hazırdır. İnsan kendi dünyasını mahvedebilecek ve aynı zamanda koruyup kollayabilir olan tek canlıdır. Bizi hiçbir din, felsefe ve bilim kurtaramaz; ta ki beynimiz tapınağımız oluncaya ve ibadetimiz kendini bilmiş bilincin vicdanıyla secdeye duruncaya kadar… Bir kitabı bitirdiğimde çocuk doğurmuş gibi oluyorum. Dedim ki, “Bilincimin sözünü yazayım da ruhum sevinsin; çünkü yazarın ruhu okundukça dirilir…”
Daha önce az sayıda Papillon yayınlarından çıkmıştı. Bu güncellenmiş baskıdır. Türkçe kusurları düzeltilmiş, geveze uzatımlar kısaltılmıştır. Daha derli toplu ve anlaşılır olduğu kanısındayım. Gene de derim ki, “Bütün yazarlar kusurludur.” Lütfen bu sözümü hatırlayarak okuyun. Her çiçeğin benzersiz biçimde kusurlu olduğunu bildiğim halde, ben ömrümü en kusursuz çiçeği aramakla geçireceğim. Ta ki, “çiçekler kusurlu oldukları için benzersiz olurlar” demeden ölüm meleği canımı almasın… Bu kitapta, anılarından yola çıkarak kendini bilmeye yürüyen herhangi birinin gene kendiyle sobeleşmesinden başka bir şey yok. Atlaya zıplaya okumuş olsanız bile sonunda kendinizi sobelemişseniz; yani sansürlemeden kendinizi okumaya başlamışsanız kitap kapanmıştır... Artık, geçmişin bilgisi kadar yaşlı, geleceğin hayali kadar genç kalabileceğinizi anlamışsınızdır....
Şiiri kalp ritmiyle okuyan kişi şairin ruhunu ahretten dünyaya uçuran muhteşem kanatlar yapar. Hani diyorum ki, arada sırada yaşımız başımız kaç olursa olsun, karıncanın telaşına büyülenmiş gibi bakan, deniz kabuklarına bakarken gözleri büyüyen çocuklara özensek diyorum. Çocuk gözlerle dünyaya aşk ile baksak ayıp mı olur? Böyle bakıyor olsak inanın içimizdeki çocuk dışarı çıkıp gözlerini şiire bağışlardı. İnsanın kendine özlemle bakması, içinde saklanan çocuğa şiir okuması gibidir. İnsanın kendine dokunması da çocuğun şiirden bir dizeye sobe demesi gibidir… İşte ben Mühre'mde kendimi sobelemek istedim. Bilirim; şiirde en muhteşem son dize kıyametin arkasında saklıdır. Gene de o son dizeyi az sonra bulacakmışım gibi heyecanla özlerim. Şiir, tanrıların ölümüne kadar bitimsizdir... Hayat, sen şiir olaydın eğer, her şair ölümünde Tanrı, Sırat Köprüsü'nü yıkardı. Gene de senin şiirden olduğunu sandıran şairler var oldukça, doyasıya ve yeniden yaşayasım gelir seni, ey hayat Bu kitaptaki şiirler genç bir ruhun varoluş yollarında özgür yürüyüşüdür. Bu şiirler manada gerçekten çok güzeller. Her nefesini fırsat bilesin Hayatın nefaseti için Ot değilsin ki yağmuru bekleyesin… ...