Gülşen Akış 05.02.1962 yılında İstanbul’da doğdu. Küçük yaşlardan beri iki emeli vardı: İlki öğretmen olmak, diğeri yazmak. 25 yıl sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra, 2017 yazında emekli oldu. Yazar şöyle diyor:
“Öğretmenlik… Yapmayı istediğim tek meslek, tek idealimdi. Ve çalışma yıllarımda birçok öykü, masal yazdım. Çocuk oyunları yazıp sınıfıma oynattım. Öğretmenlik, bitmeyen bir çocukluk dönemi yaşamak gibidir. Çocukların dünyası, dünyanız oluyor. Karar verdim, emekli olarak hayatımı çocuk temalı yazılar yazarak geçireceğim. Hedef kitlem sadece okuttuğum sınıf değil, bana yakın-uzak tüm çocuklar olmalı.”
“’Damla damla Çocukluk’ ilk öykü kitabım. Damla damla süzülen çocukluk anılarıyla dolu. İlk çocuğum. İlk göz ağrım. Hepimiz kelebeğin kanadından tutup, sessizce uçar gibi geçirdik çocukluğumuzu. Hepimiz bir Harun, Bekir, Tuna olabilirdik. Hepimizin gizli yaraları olabilirdi. Merak ağır basıp, yasak sınırları geçince korkumuzun üzüntüye dönüştüğünü görebilir; bahçemizde bilinmezliklerle dolu bir defter bulabilirdik. Haksız yere suçlanan bir sümüklü ve haksızlığını anlayan bir Gözde olabilirdik. En önemlisi de dedesiyle geçirdiği çocukluğunu unutamayan bir çocuk olabilirdik. “Damla Damla Çocukluk” çocukların anne-babalarıyla birlikte okuyacakları bir öykü kitabı diye düşünüyorum.” ...
Kralın sözü tam bitmişti ki, gökyüzünde hızla saraya doğru yaklaşan kuşlar göründü. Herkes duyduğu hışırtılı sesler üzerine başını göğe kaldırdı. Evet uzaktan kuş sürüsü gibi görünüyordu, aynı yöne doğru ilerleyen rengarenk kuşlar. Ama yaklaştıkça kuşlar büyümeye başladılar. Yoo hayır. Bunlar kuş değil, büyücü ve cadı konuk öğrencilerdi. Son konuk da indikten sonra etrafı sessizlik kapladı. Şimdi öğrenciler ve saray halkı birbirini karşılıklı süzüyordu. İlk anda hissedilen hayranlık, yerini yavaş yavaş merak ve tedirginliğe bıraktı…...
Çağdaş Türk Yazarları; 155 sayfa, 2. hamur ,
ISBN: 9786057720894
Etiket 20,00 TL, ciniusyayinlari.com'da 12,00 TL
(%40 indirim 8,00 TL)
Öykülerimizin mekânı olan çiftliğe bu adı kimin, ne zaman ne amaçla verdiğinin kimse farkında değil. “Tıngır Mıngır Çiftlik…” Çok da yakışmış, tam uymuş. Aslında adı önemli değil çiftliğimizin. Önemli olan çiftlikte yaşayanlar, yaşananlar. Çiftlikte kurulan dostluklar, sevgi bağları. Mete, Buse ve ailesinin, çiftlikte diğer yaşayanların sevgisini hissedeceksiniz. Marsık, Çıpır, Çimen ve Garip’in duygularını öğreneceksiniz. Kıskançlık, kızgınlık, üzüntü… Onlar kendi aralarında, kendi dilleriyle konuşup anlaşıyorlar. Biz insanların o dili bilmesi gerekmiyor. Çünkü hayvanların dilini öğrenmek, onları sevmekle başlar. Gözlerine bakınca başlar. Onlarla aynı ortamı paylaşınca başlar. “Tıngır Mıngır Çiftlik”i okurken, o sevimli yaratıkların dünyasına gireceksiniz. Onları sevecek, savunacak, yaptıklarına hafiften güleceksiniz. Ama mutlaka bir yerlerde duygulanacaksınız… ...