Öznesi olduğum Abazalarla Çerkezlerin, kültür birliği ve yaşam biçimleri ile yakın ilişkilerini gördükçe, yan yana yaşadıkları diğer halklardan farklı olduklarını algıladım; bu bende yanıtı bulunamayan başka sorular oluşturdu. Daha çocuk yaşlarımda yaşlı Tahmadalardan dinlediğim öyküler beni yeni etnik sorulara yöneltti. Oysa, profesyonel bir araştırıcı ve analist biri olmadığım için, benim açımdan en rasyonel bilgileri ve en yalın bulguları bulmak çok daha zor olacaktı. Ama yılmadan, kendimi daha da zorlayarak, yeni bilgi içeren bulguları not edip, kayıt altına almaya başladım. İnsanların günlük yaşam biçimlerini irdeleyerek not tutmayı sürdürürken, toplumsal çelişkileri kendi açıları ile yorumlayan insanları konuşturup, kendi ölçülerimle kurgulayarak kaleme almak istedim. Deneyimli ve profesyonel yazarlar gibi kurgulayacağım bir romanı kaleme alamayacağımı düşünüp, konuları usumda canlandırıp bana yol gösterecek bir esin kaynağı aradım. Gezip gördüğüm, duyup bellediğim yaşam biçimlerinin parçalarını birleştirerek, tanıdık bazı insanların adlarını kullanarak, konuların kurgularını oluşturmaya çalıştım. Sıkça bir araya gelip söyleştiğim ve yaşamını kendi yaşamıma yakın gördüğüm bir dostumla onun yakın çevresi bana esin kaynağı oldu. Kurgularımı geliştirirken, yaşanmış gerçek olayları kimi yerde abartılı, kimi yerde kısa dokundurmalarla irdelemeyi seçtim. Şemsi ve çok enteresan gördüğüm onun yaşamı, benim için ana esin kaynağı olurken, Abhazları ve Abhaz olan Şemsi ile bir Abhaz köyünü özne olarak seçtim ama, yerel halk tarafından ayrı gibi algılanan Kafkas göçmenlerinin Çerkez Abaza diye ayrı anılmasının doğruları yansıtmadığını, büyük güçler tarafından bilinçli olarak bölünüp başkalaştırılmaya çalışıldığını anlatmak istedim. Abaza, Abhaz, Adige, Kabartey ve Vubıhların Orta Asyalı Türk soyları gibi kardeş halk olup, tümüne Çerkez dendiğini ve bu kardeş halkların içinde de Dağlı, Sahilli, Şapsığ, Besleney, Bzıp, Sadz gibi bölge adları ile tanımlananların var olduğunu yer yer anlatmaya çalıştım....
Edebiyat; 870 sayfa, 2. hamur ,
ISBN: 978-605-127-287-0
Baskısı Yok
Gövdesinde, alt yanları silik Arap harfleri ile, üst yanı Latin yazısı ile Mahmudiye yazan bir yelkenlinin güvertesi sahnedir; o sahnenin sağ ön köşesindeki sıralarda dört öğrenciye, genç bir öğretmen ders vermektedir. “Öğretmen: Çocuklar, bugünkü ilk tarih dersimiz, geçmiş yüzyılın zorlu savaş ve ona bağlı göçleri olacak. (Parmak kaldıran öğrencisine yönelen öğretmen, erkek öğrencisi Elbruz’a söz verir.) “Söyle Elbruz, neyi sormak istedin? “Elbruz: Öğretmenim, savaş ve göçler, atalarımızın göç trajedisini anımsattı. Bize o konuda bilgi verebilir misiniz? “Öğretmen: Evet Elbruz, böyle bir konuya ilgi duymuş olman çok hoş; bugün bu konuyu enine boyuna irdeleyeceğiz. Albuzbey İyi ve sevilen bir dansöz olabilmek için, senkronize çalışabilecek müzisyenlere gerek vardı. Genç rakibeleri ile başa çıkabilmek için uyumlu çalıştırılabilecek ve rahat yönetilebilecek müzisyenleri bir araya getirmeye çalışan Tayyibe, sahneyi onunla paylaşacak olan uvertürleri de, kendisi seçmeli idi. Böylece çevresinin kontrolünü eline alan Tayyibe, çok gür ses çıkarıp izleyiciyi coşturabileceğini düşündüğü davulla zurnayı baş enstrüman yaptı. Daha sonra, Batı kültürü ile uyumlu olabilmek için, keman, klarnet, cümbüş ve darbuka gibi klasik sazlara da yer verdi ama yeterli olamayınca caz enstrümanlarına da yönelmek zorunda kaldı. Yerel folklorun yanında, Doğu müziği ile Batı müziğini de birleştirip, acayip bir orkestrayı usta bir şef gibi yönetmeye çalışan Tayyibe, yine sahnede en çok göbek atıp gerdan kıran, yetenekli oryantal bir dansöz olarak ün yapmalı ve o ününü sürdürmeliydi. O zaman bu başarısının karşısında hiçbir rakibesi asla duramazdı. Tayyibe Dansöz Oluyor ...