Yaşama sevincini şakıyan serçe, ışığa yüzünü dönen ayçiçeği, toprağın derinliğinde soluyan hayat, şimdilik sınırsız varsayılan evrenle birlikte dönen dünya ve doğaya özgü sınırsız-bitimsiz türeyiş; yalnız kendilerine ait görünür ve duyumsanır özellikleriyle katılıyorlar bu türküye. Dalında kokladığımız bir gülün, teniyle sevdiğimiz insandan farkı, değişik türlerin özne ve/veya nesneleri olmalarıdır. Gül, yaprağının terini ve damarlarındaki öz suyunu yanan, çürüyen ve dönüşen canlıdan aldığına göre bu kombinasyonda birbirine muhtaç ayrı sarmallar olduğumuz gerçeği ortaya çıkıyor. Alıcı gözle bakıldığında hayatın en ince yanlarıyla karşılaşıyoruz. Yani şiiriyle. Bu bağlamda, uzun süredir sanat edebiyat dergilerinde şiirleri ve çevirileriyle ilgi çeken bir şair Beste Bekir. Dizelerinde deniz dalgayla sevişmekten, rüzgâr dağın kuytularını öpmekten yorulmuyor. Gül çubuğundan yonttuğu bir kalemle yazıyor şiirini. Bu yüzden olsa gerek, dizelerini okurken bir yaz bahçesinin soluğu duyuluyor şiirlerinde. Hızını, insanın ölümsüz yanından alan, yani gerçekliğin, güzelliğin izini sürüyor şair. “Kırgın Günçiçeği” ismini verdiği bu kitabıyla övgüyü hak ediyor. Bülent Güldal ...
“Bu duyarlılık hâli beni öldürüyor” diyor şair. Yoğun duyguların şairi, şiirlerinde hayatın katı gerçekliğini okuyucunun yüzüne tokat gibi çarparken anlaşılır bir üslup ve sade bir dil tercih ediyor. Çoğu kez söz oyunlarına başvurması da şiirini tekdüzelikten kurtarıyor. Şiirleriyle; hayatı, duygusuz ve doyumsuz insanlığı âdeta hesaba çekiyor. Umut, umutsuzluk, yalnızlık, ayrılık, aşk, evlat sevgisi, memleket hasreti, ölüm, yas ve varoluş konularını derinlemesine işliyor. Kendini ve hayatı anlamlandırma çabasındaki şair, soru sorarak sonlandırdığı şiirleriyle okuyucuyu düşünmeye davet ediyor. Felsefi derinliğin göze çarptığı şiirlerinde az sözle çok şey anlatmayı hedefleyen şair, bu yönüyle okuyucuyu yüreğinden yakalıyor. ...