Osmanlı Sanatı’nın öne çıkan en mühim özelliği imparatorluk ve saray sanatı bağlamında biçimlenmiş olmasıdır. Abidevî ve estetik açıdan zirvede olan sanat eserleri hanedan, saray teşkilatı ve seyfiye sınıfı gibi idareciler tarafından yaptırılmıştır. Adı geçen zümreler, reaya olarak anılan gruptan oldukça farklı bir tarz-ı hayata sahipti. Osmanlı kaynaklarında, zürefa, kübera, ekabir ve havass gibi terimlerle adlandırılan bu seçkin sınıf mensupları söz konusu eserleri yaptıran kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hassa Mimarlar Ocağı’ndaki mimarbaşı ve hassa mimarlarıyla Ehl-i Hiref Teşkilatı’ndaki sanatkarlar tarafından gerçekleştirilen bu eserler ortak bir ekip çalışmasının ürünü olarak ortaya çıkmışlardır. Mimarların ve sanatçıların eserleri meydana getirirken, Batı’dakinin aksine kişisel üsluplarını fazla yansıtamadıkları görülmektedir. Bunun sebebi olarak, ictimaî yapının kolektivist bir vaziyette olması, bireyin ön planda olmaması gibi etkenler gösterilebilir. İstisnaî bazı örnekler bir tarafa bırakılırsa ne mimarların ne de nakkaşların, müzehhiplerin, mücellitlerin vs. eserlerine imza atmamaları da bu durumun bir göstergesidir. Lakin Batılılaşma hareketlerinin hız kazanmasıyla birlikte 19. Yüzyılın sonlarında, Osmanlı sanatında Batı tarzı resmin yaygınlaşmasıyla adı geçen durum değişmiş ve Osmanlı ressamları tablolarına imza atmaya başlamışlardır. “Osmanlı Sanatı’na Dair Denemeler” adlı bu çalışmada, sanat tarihçileri tarafından Osmanlı Sanatıyla ilgili yazılmış çalışmalar yer almaktadır. Osmanlı çeşmeleri ve medreseleriyle ilgili bibliyografik yazıların daha önce yapılmamış olması onları özgün kılmaktadır. Ayrıca, diğer çalışmalar hazırlanırken de Başbakanlık Osmanlı Arşivi vesikalarından yararlanılmış ve alana katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Tüketim araştırmalarında “Materyal mi? Deneyim mi?” ikilemine yönelik tartışma giderek önem kazanmaktadır. Aynı tartışmayı “öğrenme materyali” ve “öğrenme deneyimi” için yapmak, son yıllarda öğrenme materyali tasarımı teknolojisindeki göz alıcı gelişmelere rağmen ortaya çıkan ürünlerin sıklıkla öğrenme ediniminde neden aynı gelişmeye yol açmadığını anlamamızı kolaylaştıracaktır. Öğrenme deneyimlerinin yönetilmesine yönelik gereksinimleri ve bu gereksinimlerin yerine getirilmesini sağlayacak bir çözüm yöntemini içeren bu kitabın “öğrenme deneyimleri yönetimi” için bir kavramsallaştırma denemesi olarak araştırmacılara yardımcı olmasını diliyoruz. Einstein’ın vurguladığı gibi, “Öğrenme deneyimdir. Diğer her şey sadece enformasyondur.”
MEDYA yaşamımızın her alanında; evimizde hatta cebimizde.
MEDYA HERYERDE Yaşamımızı kuşatmış, eğlendiriyor, haberdar ediyor, bilgilendiriyor, gündemimizi yaratıyor, yaşamımızı biçimlendiriyor, değer yargılarımızı etkiliyor. Tüm bu yönleriyle medya, toplumsallaştırma sürecinde en etkin rolü üstleniyor. Medyanın insan ve insan yaşamındaki önemi medyanın sorumluluğunu kat kat arttırıyor. Medya alanında çalışan akademisyenlere de medyayı okumak ve anlatmak sorumluluğunu (her geçen gün ağırlığını daha da arttırarak) yüklüyor. Bu kitap, medya akademisyenlerinin, medya ve medya iletilerini anlatmak ve doğru okunmasını sağlamak amacıyla gerçekleştirdikleri çalışmaları içermektedir. Keyifli okumalar… ...