Ellerim; bembeyaz bir kana bulanık, önyargıyı öldürmekteyim…
Olması gerekenlerle tüm olanlar arasında kim olduğum veyahut kim olacağınla ilgili açıkçası dikkatimi çeken bir kimlik biçimi hiç olmadı. Vereceğin ve benim de haz duyabileceğim kötü kavramına yakın mevcut bir beklentim vardır ki o da; kırılgan, uzak, mahrem ve zarif yerlerinin gölgesinde karanlık bir tebessümü en hassas dokunuşlarla tutmaktır. Sonrasında öfkeli duygularının melankolik yüzünde tam da esaretin doruğundayken kayıp bakışların, korkak, gergin, tedirgin ve ard arda sorumsuzca yaptığın hatalarına hiçbir yorum getirmeden öylece izlemek... Bakış açın vura, düşüre inatla yol almaya devam ederken sahipli sınırlarda, yüreğinin avuçlarına sızıyla kurduğum bir cümleyi sıkıştırma arzusu içindeyim: ‘Sende bıraktığım acıyı iyi tut’ ...
Yeryüzünün birçok yerinde sessizce yaşanan, mekanı ve zamanı tespit edilemeyen birçok kutsal duygu vardır. Kimler nerelerde, nasıl anları ve ne kadar yakalar, yakaladıklarında ne yaparlar hiç bilinmez. Yalnız nabızlarda bas bas bağıran, kof ve küf bölgelerde dahi yaşamaya çalışan bir duygu vardır ki onun adı SEVİNÇTİR… Umutlar darağaçlarından insin ya da inmesin, bir yerlerde yeni savaşlar çıksın ya da bitsin… Yarın olsun ya da hiç olmasın… Bu duygunun kayıtsız şartsız tek mirasçıları olan geçmişteki, şu andaki ve gelecekteki tüm çocuklara… Ve çocukluğuma…
‘Ayak basılmamış bir yer ve o yerde daha dokunulmamış sonsuzca bekleyen birileri var. Renkleri bambaşka olsa da gerçek isimleri HAYAL alan.’ ...
Çağdaş Türk Yazarları; 74 sayfa, 2. hamur ,
ISBN: 9786051275703
Etiket 10,00 TL, ciniusyayinlari.com'da 9,50 TL
(%5 indirim 0,50 TL)
Herkes bağırıyordu. Bağıranlardan biri tesadüfen dönüp etrafa bakındığında, arkalarındaki ve önlerindeki her şeyin son derece sessiz olduğunu fark etti. İşte o an çok özel bir durumun farkına varmıştı ki, o da; bütün kaosların yaratıcılarının kendileri olduğuydu…
… Parçalanıyordu kozmik dünya. Her bir kavramın eklemleri bir ön hazırlık olmadan, hırçınca birbirinden ayrılıyordu. Duygu ve düşüncelerin gerçeklere doğru olan sekmeleri esnasında tüm yaşam, yaşanılanlar ve yaşanacak olanlar bir anda öylece sivrilip dağılıyordu. Acı vardı Sebebi ve kaynağı bilinmeyecek olan bazı iç kavgalar hesapsızca savaş getiriyordu kendilerine. Kendisinin savaşındayken herkes, bir bir vuruluyorlardı yalnızca kendileri tarafından. Kaçabilecek bir yer yoktu. Her taraf kendileriyle doluydu, her yüz onların, her ses yalnızca kendilerine seslenişleriydi. Akıllarının uluortasında zor zamanların lodosları esiyordu. Yalnızlık uğulduyordu her taraf. Ne amansız bir uğuldamaydı, ürperti ve terk edilmişlik saçıyordu Kendi yalnızlıkları kadar onları yok eden bir silah daha yok gibiydi. Neden ya da niçindi tüm bu talihsiz sızlanmalar?