22.11.2024
Cinius Yayınları

Biz Kimiz? | SSS | Yazar Girişi | Cağaloğlu: (212) 528 3314 | Kadıköy: (216) 550 5078 | Ankara: (312) 439 7487 | İletişim | English ..

Cinius Yayınları > Katalog> Kitap Ayrıntı

Tüm Yayınlar
Çağdaş Türk Yazarları
Şiir Kitapları
Anı
Araştırma İnceleme
Tarih Bilim Felsefe
Ekonomi
Sağlık
Kişisel Gelişim
Sözlük
Yemek Kitapları
Deneme
Gezi Kitapları
Mizah ve Eğlence
Din ve Teoloji
Eğitim / Dil



Ateşin Getirdiği Bengisu
Perihan Karayel
Cinius Yayınları / Çocuk Kitapları

Türk Devletinin yaşam sırrı, Cumhuriyetten önceki Osmanlı Devletinde özgüvenin kibre dönüşmesi, kibrin aymazlığa bürünmesi evrelerinde unutulmuş gitmişti. Yaşam sırrının unutuluşu yok oluşa götürüyordu onu. Sona bir adım kala Mustafa Kemal adlı bir bilirkişi çıktı ortaya. Yitmekte olan o sırrı, yüreğindeki yurt sevgisine zekâsının enerjisini katarak keşfetmişti. Türk Devletini yeniden yaşama geçirmenin en iyi aracı Cumhuriyet Güneşiydi. Ne var ki o mutluluk, ululuk güneşi, rezeleri körlenmiş, kilidi yuvasında erimiş, ışık sızdırmayan, paslı, koca, kalın bir demir kapının ardındaydı. Bu kapıyı açıp aydınlığı yakalamak olanaksız gibiydi. Olanaksızı tanımıyordu özgürlük âşığı o insanlar.
Mustafa Kemal’in önderliğinde, yürek karartıcı, umut kırıcı o kara kapıyı yıkabilme başarısını bedenlerinin her hücresinde yokluğun, yorgunluğun; kanın, gözyaşının dayanılmaz sancılarını duya duya, zorlu, yıpratıcı bir uğraş vererek elde ettiler. Böylece vardıkları Cumhuriyet Güneşini sonraki kuşaklara kıvançla bıraktılar.


Etiket 7,50 TL | %5 indirim 0,38 TL | Cinius Kitap'ta 7,12 TL



Sayfa: 174
Hamur: 2. hamur
ISBN: 9789944126526
Boyut: 12x19,5cm
Baskı Tarihi: Ağustos 2007
Özgün Dili: Türkçe


Kitabın İçinden
ÖNSÖZ

Milletler destanlaryla yaar sözünden yola çkarak Türk Devletinin yenilenmesinin son serüvenini, belleklerde daha yaygn ve etkin kalmas için, destans bir biçimde yazdm.
Destanda baz kii, kavram ve olaylar gerçek adlar ile anlrken, bazlarndan ise tarihteki rollerine uygun yaktrma adlarla söz edilmektedir.
kinci bölümde ise tüm yoksunluklara karn tinsel tensel atelerde yanlarak kurtarlan Türk Devletine bir yaam suyu gibi sunulan Cumhuriyetin korunma olaslnn ancak Atatürk’ün: “Hayatta en hakiki mürit ilimdir, fendir,” sözüne dayanarak gerçekleecei anlatlmaktadr. Çada uygarla varmamza engel sorunlarn giderilme yükümlülüü Kurtulutan sonraki tüm kuaklara dümektedir. Bu bölümde sorunlardan bazlarna masalms öykülerle yer verilmitir.
Türk Devletinin saygn, seçkin ve ölümsüz olmas için gerekenleri bilinçle, sevgiyle uygulayan tüm okuyucuya sayglarmla.


EV ÖDEV

Sümer ile Ömer ikiz kardeştiler. Bu yıl lise ikiye gidiyorlard Sümer spor yapmayı, özellikle yüzmeyi çok seviyordu. Dersle iyiydi ama notları çoğu zaman Ömer'inkinden düşüktü.
Ömer bilgilenme çılgını, okuma tutkunu olsa da her duydt ğunu okuduğunu olduğu gibi yerleştirmezdi beynine. Savlaı zıdarıyla irdeler, fikirlere çeşitli açılardan bakar, bu açılar bi yerde örtüşmezse sorular batağına gömülür, düğümler çözüle ne, bulanıklık durulana dek herkesle sıcak ilişkisini keserdi.
Sümer o gün ıslığına "Silifke'nin Yoğurdu" melodisin dolamış, yüzme antrenmanından dönmekteydi. Eve gelince kapıyı açmak için cebinden çıkardığı anahtarını iki kez havay; atıp tuttu, sonra kapıyı açıp içeri girdi.
"Ey en erinçli, en kıvançlı ailenin bireyleri, nerelerdesiniz? Ben geldim" diye seslendi. Bu ağdalı seslenişe cevap verer olmadı. Sümer "Kimse yokmuş," diye mırıldanarak oturma odasına geçti. Kardeşi Ömer oradaydı. Pencerenin önündek kanepeye oturmuş eli çenesinde kısık, boş gözlerle sokağa


EV ÖDEVİ
bakıyordu. Ömer son üç gündür yine kendini çevresind soyutlamış, ses geçirmeyen görünmez kafesine kaparın dolanıp duruyordu evin içinde. Sümer kendi kendine: "Bu 1 çözemediği sorun ne acaba?" dedi.
Sonra:
"Ne o filozof, neyin var? Benim bariton gür sesimin b ulaşamadığı hangi kayıp dünyalara uçtun yine? Seni böyle a götüren nedir? Yoksa bir kız mı giriyor hayatına?" diye sordı
Ömer ona döndü, yüzündeki anlam donukluğu ılımadaı
"Bana mı seslenmiştin?" dedi.
"Seslenişim sana özel değildi ama beni duyabilir, bir hoş gı din diyebilirdin. Söyle bakalım duyularını bedeninden ayıraç güçteki konu nedir? Böyle kara kara neyi düşünüyorsun?"
"Senin de düşünmen gerekirken umursamayıp göz aı ettiğin konuyu."
"Anlamadım, neymiş o beni de pencere başına çiviley yaşamdan el ayak çektirecek konu?"
"Edebiyat dönem ödevimiz," dedi Ömer. Sümer bir ı durdu sonra bir kahkaha attı.
"Bütün derdin bu muydu? 'Cumhuriyet emanetiyle gençl ikilisi' başlıklı ödev değil mi? Ödevi öğretmene vermemi; daha bir ay varken şimdiden ruhsal kapanışlara bürünmem mi gerekiyor?"
"Bakıyorum bu işi pek hafife almışsın. Bu konu sence b iki günde geçiştirilecek kolaylıkta bir konu mu? Gençleri Cumhuriyet emanetini hakkıyla koruduklarına inanıyor musur Bu öyle bir emanet ki, onu olduğu gibi saklamakla yetini mez. Sürekli geliştirilmesi gerek. Oysa bugünkü Cumhuriye Atatürk'ün bıraktığı saygınlıkta mı? Bunu gönül rahatlığıy] söyleyebilir misin? O günden bu yana aynı özenle önemser şeydi bu emanet..."

Sümer kardeşinin sözünü kesti:
"Oooo sen işi çok geniş tutmuşsun O zamandan bu yana geçen tüm genç kuşakların günahını karşına alıp derde kalmışsın. Oysa bir ödev içeriği olarak salt kendi üzerine düşeni anlatsan yeterli olur. Sözgelimi ben şimdi yüzmeye gidiyorum değil mi, Atatürk'ün 'Tek bir şeye ihtiyacımız var. o da çok çalışmaktır,' sözüyle giriş yapar, kendimi disipline edip çok çalışarak rekorlar kıracağıma söz veririm. Böylece Türkiye'yi tüm dünyaya tanıtarak üstüme düşeni gururla yapacağımı anlatırım, olur biter. Sen de araştırıcı olacağını yazarsan..."
Bu kez Ömer, Sümer'in sözünü kesti.
"Konuyu böylesi yüzeysel geçiştirmek istediğine inanamıyorum. Sözler vererek işin kolayına kaçmak... Söz verip orada çakılmak... Bunca gerçek sorun varken hayaller kurup hayallerde kalmak... Bizim zayıflığımız bunda olmalı. Bana Cumhuriyetin sorumluluğu bundan çok daha ağırmış gibi geliyor. Bu ağırlığın yükümlülüğünü duyumsamalıyız. Altında ezilmeyecek güçlü omuzlar..."
"Güçlü omuzlar yüzmeyle oluşur," dedi Sümer gülerek.
Ömer gülmedi:
"Atatürk'ün gönlünde yatan gençlik hem somut hem soyut güçlü omuzları olan gençlikti. Somut olana sporla erişirken, soyut olana beyinlerimizi geliştirerek ulaşırız."
"Senin gibi düşünen kaç kişi kaldı ki. Böylesi uzantılara girmemize gerek yok ödevimizde. Eğer benim ilk önerimi beğenmediysen ben de bir başka konu bulurum. Saygınlığımızın azalmasına neden olan onarım isteyen çok olgu var. Birini inceleyebilirim," dedi Sümer.



Tel: (212) 528 3314 | (532) 741 4148 | (216) 550 5078


© 2006-2012

Facebook Sayfamıza Üye Olmak İçin Tıklayın