|
Siyaset; toplumda çatışma halinde olan çıkarların ortak bir paydada uzlaştırılmasıdır. Toplumu ilgilendiren her konu siyasetin gündem maddesidir. Buradan yola çıkarak siyasetin yaşamın kendisi olduğunu söylersek pek de abartmış sayılmayız. Politika doğası gereği, belirsiz davranışlara zorlar insanı. Politikacı ona yetkiyi veren insanlar arasında ayrım yapmamalıdır. Bir yanında sağcılar, bir yanında solcular vardır. İkisinin ortasında duran politikacı, her ikisini de dikkate almaya çalışmalıdır. Ne var ki seçmen politikacı değildir. Oy vermek politika yapmak anlamına gelmez; daha çok belli bir politikanın belirsiz olmayan şu yanını kabul etmek, bu yanını reddetmek demektir. Mahatma Gandi şöyle diyor, “Bir ülkeyi yok edecek olaylar şunlardır: İlkesiz siyaset, vicdanı sollayan eğlence, çalışmadan kazanılan zenginlik, bilgili ama karaktersiz insanlar, ahlaktan yoksun bir iş dünyası, insan sevgisini alt plana itmiş bilimden, özveriden yoksun bir din anlayışı.” William Shakespeare de, “Bana mutluluğumun nedenini sordular, ben de ellerimdeki ve yüzümdeki çizgileri göstererek, çok acı çekmeme rağmen hiç kimsenin önünde eğilmedim, hiçbir siyasi gruba katılmadım, durmaksızın çalıştım ve neticede başarılı oldum diyorum.” Charles Bukowski ise, “Demokrasi ve diktatörlük arasındaki fark şudur: Demokraside önce oy verir sonra emirler alırsınız. Diktatörlükte oy vermekle zaman kaybetmezsiniz.” Sabahattin Ali ise, “Karanlık siyasetin insanları birbirlerine nasıl kırdırtabildiğine işaret eden birçok sayfası vardır. Bireyin gelişmesini asla istemeyen bu siyaset, sürekli gözetim ve denetim altında tuttuğu sürüden ayrılmak isteyenlere inanılmaz kertede merhametsiz davranmıştır.” Mustafa Kemal Atatürk de şöyle diyor, “Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen sonuç, cehalet tarafından yönetilmeye razı olmaktır. Asıl önemli olan, memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden içerideki cephenin suskunluğudur. Bir de siyasetin engelli yollarında siyasetçinin öteki (karanlık) yüzünü görmemektir.”
|