Eski Mısır’da başlayıp, Türklerin Anadolu’ya yerleştiği çağa uzanan bir aşk hikayesinin anlatıldığı bu kitapta; aşkın kaynağı, sonsuzluğu ve yaradılışın sırrı olma özelliği ortaya konulmaktadır. Eski Mısır ve Anadolu; dünya uygarlık tarihinin önemli başlangıç noktalarıydı. Ama her şey farklıydı bu topraklarda. Eski Mısır; pagan inançları ve yönetimin devamlılığı ile binlerce yıllık istikrarı simgelerken, Anadolu göç eden kavimlerin, tek tanrılı dinler de dahil farklı inanç ve uygarlıkların buluşma noktası olmuş bu yüzden sürekli bir barış sağlanamamıştı.
İki dönemin insanlarının ortak etkileşim sahası aşkın evrenselliğiydi. İnsanlar her zaman sevdiler ve benzer duyguları paylaştılar. Aşkın büyüsüyle mutlu olup, ihanetler karşısında acı çektiler. Hasretin ateşiyle yanarken, vuslatın şevkiyle sarhoş oldular. Aynı güneşin doğuşuyla umutları tazelendi ve aynı mehtabı seyrederek sevgi sözcüklerini fısıldadılar sevgililere. Bu kitabın kahramanları, aşkı doyasıya yaşarken aslında bu duygunun felsefi, sanatsal ve bedensel yönlerini de keşfe çıkmaktadır.
Sayfa: 268 Hamur: 2. hamur ISBN: 978-605-127-231-3 Boyut: 14x21 cm Baskı Tarihi: Mayıs 2011 Özgün Dili: Türkçe
Kitabın İçinden 1 • VAR EDİLİŞ EFSANESİ
“Nur aleminde Büyük Melek heyecanliydi. İlahi çekim diğer meleklerle beraber kendisini de etkilemeye başlamıştı.” Evrenin var edilişinden çok zaman önce, melekler bir nur okyanusunda yüzen damlalar şeklindeydi. Bu okyanus sonsuz bir enerji alanından oluşuyordu. İçinde her yer birbirinin aynı olduğundan zaman ve mekan kavramı yoktu. Bu alemin tamamında var olan Allah’ın mutlak akıl ve varlığı, (kutsal ruh ve nuru) düşünce gücüyle, hiçbir söze gerek kalmadan meleklerle iletişimini sağlamaktaydı. Kendi varlıkları da zaten nur olan melekleri birbirinden ayıran, her damlanın büyüklük ve yoğunluğundaki farktı. Büyük melek sıfatı da buradan gelmekteydi. İlahi cazibe melekleri etkileyince çevrelerinde ışıklı bir hale oluştu ve artık onlar Allah’ın hitabını idrake hazırdı.
“Ey benim meleklerim bilinmez hazineyim Sonsuz kudretim varken bilinmek muhabbetim Ben yepyeni alemler var etmek istiyorum Yaratıcı gücümü paylaşmak diliyorum Bir dünya kuracağım orda insan olacak Evrenin tüm sırrını kendisinde bulacak Tekamül yazgısıyla yaratacağım onu İlahi bilgi ile donatacağım onu Sizler nur aleminin ilk varlıklarısınız Evrenin doğuşuna tanık olacaksınız.”
Meleklerin hepsi insanı merak etmişti. Bu düşünceleri anında karşılık gördü. İnsan, şekil olarak onlara gösterildi. Tüm melekler büyülenmişti. Nur aleminde ilk defa biçimsellikle tanışmışlardı. Hepsi birden yalvardı, ruhen de olsa insan görüntüsüne girmek istediler. Allah’ın dileği de meleklerine insanı tanıtmak ve sevdirmekti. Dilekleri yerine getirildi. Tüm melekler Allah’a secde ettiler. Bu sırada evrenin yaradılışı başlamıştı. - Nur okyanusunda, Allah’ın bilinmek muhabbetiyle oluşan manyetik bir alan belirdi. - Bu alan, okyanusu meydana getiren enerjiyi emmeye başladı ve kara bir delik şeklinde yoğunlaştı. - Kara delik içinde oluşan basıncın yarattığı titreşim, enerjiyi partiküllere dönüştürüyordu. - Sonunda enerji birikimi, rengarenk ışıklar saçarak bir patlama sesiyle boşaldı. - Bu boşalmayla ortaya çıkan partiküller, maddeyi oluşturacak ve sonsuza kadar var olacak elektron ve protonları meydana getirdi. - Bunların birleşmesiyle yeni bir evrenin doğuşu başlamış oluyordu. Melekler şaşkınlık içindeydi. Daha önce beyazdan başka bir renk ve ses olayı ilham edilmemişti kendilerine. Önce rengi merak ettiler.
“Renkler fani alemin ilahi süsleridir Evrenin yaradılış gizemi renklerdedir Renklerden öğrenecek insan hikayesini Renkler belirleyecek maddenin gerçeğini Renklerdir güzelliği, sanatı yaratacak Dünyayı her bir yerden daha farklı kılacak İnsanlar olmasaydı sevgili yaratığım Süslenir miydi acep renklerle kainatım Kim vardır yaratacak renklerin benzerini Renklerdir kanıtlayan Allah’ın birliğini.”
Melekler renklerden sonra sesi de sorguladılar.
“Sestir bu yaratıcı ismimin alameti Fani alemler için başlangıç işareti Evrendeki titreşim maddeyi bağlayacak Dünyadaki titreşim sesleri sağlayacak Mahlukum birbirini sesle anlayacaktır Farklı olan kavimler sesle ayrılacaktır Sesledir ki insanlar tekamül edecektir Allah’ın öğrettiği bilgiye erecektir İnsanların güzeli bulmakta yoludur ses Rabbinin mahlukuyla konuşma dilidir ses.”
Meleklerle Allah arasındaki ilahi iletişim sırasında evrenin oluşumu da gelişmekteydi. Ancak bu oluşum ilahi akıl ve enerjinin (ruh ve nur) her yerde var olduğu bir ortamın içinde meydana geliyordu. Bir anlamda evren, sonsuz bir okyanus olup kendisini kuşatan başka bir alemle, hacmi kadar sahada üst üste örtüşüyordu. Bu nedenle büyük patlamadan hemen sonra evrenin her yönüne yayılan ve sonsuza kadar var olacak proton ve elektronlar, aralarında uzak mesafeler olmasına rağmen her yerde var olan ilahi aklın iradesiyle, aynı şekilde hareket edip, aynı hidrojen ve helyum atomlarını oluşturdular. Daha sonra yıldız ve galaksiler ortaya çıktı ve evren, içindeki tüm gezegenlerle beraber kendisini kuşatan başka bir enerji alanının çekim etkisinde artan bir hızla genişlemeye başladı. Bu gelişmeler Büyük Melek’in benliğinde fırtınalar yaratmıştı. İnsanların geçireceği evrimi merak ediyordu. Kendisi de insanlık hikayesinin bir parçası olmak istedi. Dileğinin kabul edildiğini bile anlamadan, zaman boyutu olmayan bir alemden, her şeyin zamana bağlı olduğu bir dünyada bulacaktı kendini.