|
Sessizlİğİn hakİm olduğu ortamda, hakanın yüzünden derin bir üzüntü okunuyordu. Kapalıyken dümdüz duran ağzı ve hafif basık burnu, soğukkanlı ve ciddi bir hava veriyordu yüz ifadesine. Şu anda içindeki tüm sesler susmuş, derin bir sessizlik çökmüştü. Bilincinin içindeki bütün hareket ve orada dönen bütün evren durmuş, karanlık, sonsuz bir boşluk oluşmuştu. Gözlerinin ağlamaktan kızarmış olduğu belliydi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sessizliği bozan hakan oldu: – Gidip o elmayı getirin bana, dedi. Kısa, kesin ve net bir emirdi bu ama öyle olması yalnızca buyurganlıktan kaynaklanmıyordu; biraz daha konuşsa neredeyse herkesin karşısında ağlayacaktı. Onlarca şehir kuşatmış, çoğunu ele geçirip ülkesine bağlamış, savaştan savaşa koşmuş, ölümün kol gezdiği çarpışma alanlarında erleriyle birlikte yan yana vuruşmuş, defalarca yaralanıp ölümlerden dönmüş, hiçbir seferinde bir damla bile yaşın gözünden aktığı görülmemiş böylesi bir insanı şimdi bu halde görmek, karşısında duran herkese değişik duygular yaşatıyordu.
|