Duygularıma tercüman olan bu ilk kitabımda, anılarımdan ve denemelerimden bölümler bulacaksınız. Denemelerimin konuları genellikle soyut kavramlar olup, siz sevgili okuyucularımın duygularıyla örtüşmeyebilir. An- cak ben, bu maddi dünyada, manevi değerlere sahip olunması gerektiğini savunanlardanım. Her insan, bedeniyle, zihniyle ve ruhuyla birbiriyle benzeşmeyen çok özel bir varlıktır. Ve bu kitap, her özel varlığın sahip olduğu farklı düşüncelerin bir tanesinin sesidir.
Sayfa: 144 Hamur: 2. hamur ISBN: 978-9944-126-40-3 Boyut: 12,5x19,5 cm Baskı Tarihi: Mayıs 2007 Özgün Dili: Türkçe
Yazar Hakkında 1 Nisan 1968’de, Ankara GATA’da Nisan 1 şakası yaparak ailenin ikinci kızı olarak dünyaya geldim. Bir ay Ankaralı olduktan sonra geldiğim Gaziantep’te, doktorların Nisan 1 şakası yaptığını sanıp, oğlan olduğumu düşünen babamın, yaptığım yaramazlıklarla oğlanları aratmayıp, gözünü kokutarak bana şükr...
Yazar Hakkynda 1 Nisan 1968’de, Ankara GATA’da Nisan 1 şakası yaparak ailenin ikinci kızı olarak dünyaya geldim. Bir ay Ankaralı olduktan sonra geldiğim Gaziantep’te, doktorların Nisan 1 şakası yaptığını sanıp, oğlan olduğumu düşünen babamın, yaptığım yaramazlıklarla oğlanları aratmayıp, gözünü kokutarak bana şükr...
Henüz 17 yaşındaydım Salzburg’a okumaya gitttiğimde. Burs kazandığımda sevinçten çılgına dönmüştüm. Ülkemden uzakta, farklı bir kültürde eğitim alacaktım. Ortaokuldan beri en çok istediğim idealim olan meslek iç mimarlıkta okuyacaktım. Bu benim için çok iyi bir fırsattı. Hem dil öğrenip, hem de dünyanın her yerinden gelip, aynı çatı altında beş yıllık kader birliği yapacağım yabancı arkadaşlarım olacaktı. Uluslararası bir üniversitede okumanın avantajlarını değerlendirecektim. Ürkmedim değil. Yaşım küçüktü. Almanca bilgisine sahip değildim. İngilizcem yetersizdi. Zorlu bir dönem beni bekliyordu. Ama ben zoru başaracağımdan emindim. Çünkü kendime güvenim sonsuzdu.
Kolay olmadı. Bilhassa ilk bir ay bayağı zorlandım. Hazırlıkta yoğun almanca görmeme rağmen ilk haftalar konuşamıyordum. Bütün arkadaşlarım en azından ingilizceyi su gibi konuştuklarından benim bu yaşıma kadar bir dili nasıl konuşamadığıma hayret ediyorlardı. Ben çat pat bir şeyler söylemeye çalışıyorum, “they” diyorum, “day” anlıyorlardı. Yabancı dilin önemini bir kez daha anladım. Onlar, henüz üç-dört yaşlarında yabancı dil öğrenip, benim yaşımda anadili gibi konuşabiliyorlardı. Eğitim sistemimizdeki önemli bir eksikliği fark ediyordum. Bizler yabancı dil öğrenmeyi angarya gibi görürüz. Anadolu liselerindeki bir yıllık hazırlık bile çok görüldü, kaldırıldı. Yazık! Size bir anımdan bahsetmek istiyorum. İlk yılımda beni tanımayan arkadaşlarım, Türkler hakkında yanlış yargılara sahipti. Bu beni incitiyordu, çünkü bizi çok geri zannedip, Türkiye’de peçe taktığımıza bile inanıyorlardı. Hatta bazıları “Sen burada böyle modern giyiniyorsun ama esas senin çarşafın var, değil mi? Hem başını, hem yüzünü kapatıyorsun,” dediklerinde şoka girmiştim. Onları ikna edebildim sonunda, ama uzun zaman aldı. Üniversiteden bir Türk arkadaşım orada bulunmadan mutluluk duyduğunu, çünkü bir Türk kızının nasıl olduğunu sorduklarında beni örnek gösterdiğini söylediğinde büyük bir gurur duydum. Ben, modern Türk genç kızlarının simgesiydim. Neyse, size biraz Salzburg’dan bahsedeyim. Salzburg, Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biridir. Sakin, huzurlu ve oldukça güvenlidir. Ev sahibem Frau Egartner, bu konuda bizi bilgilendirmişti. Her şehrin genelde genç kızların giremeyeceği bir iki sokağının olduğunu, ama Salzburg’ta böyle yerlerin bulunmadığını belirtmişti. Her tarafı yemyeşil, çok düzenli; insanları da bir o kadar iyi niyetlidir. Yardımı çok severler. Salzburg’a geldiğimiz gün yanlarında kalacağım aile, bizi çok iyi karşıladı. Pastalar, çörekler hazırlamıştı, Frau Egartner. Yanında ikram ettiği kahvenin kokusu hala burnumda. Eşi, Herr Egartner, kahveden sonra bizi alarak Salzburg’u gezdirdi BMW’si ile. Üniversite kampüsüne götürdü. Otobüse nereden bilet alıp, nereden bineceğinime kadar, herşeyi gösterdi. Oda arkadaşım İtalyandı. Elenora. Elenora tasarım okuyordu, almancası bayağı iyiydi. Bana çok yardımı oldu. Okula gittiğimiz ilk gün, 80-85 yaşlarında bir bayan, bize bedava otobüs bileti vererek kolayca şehre ulaşmamızı sağladı; sağlamakla kalmadı, kampüse nasıl gideceğimizi göstermek için bizimle aynı durakta (Akademi strasse) inerek, bize yolu tarif etti. Şu insanlığa bakın! Mozart’s Geburtshaus (Mozart’ın doğduğu eve) Getreidegasse, Altstadt, Schloss Hellbrunn, Cafe Streif, Cafe Fürst, Cafe Mozart, Hohensalzburg, benim zevk aldığım, güzel anılarımın olduğu mekanlardır.