|
Yer ve gök arasındaki ince çizgide geçiyor aslında bütün hikâye. Biraz aç, biraz susuz, biraz mutlu, biraz umutlu… Yeri geldi gözyaşı gördü toprak, yeri geldi kahkaha sesi duydu. Lakin bu ince çizgi arasındaki hikâye, bir gün son buldu. Neyi buldu, neyi arıyordu bilinmez ama son buldu… Aşkın var oluşunu kanıtlamak için, bu kadar acı fazla değil mi? İmanın aşkını dünyaya duyurmak, adaletin aşkını tüm gücü ile haykırmak, gönül aşkını tüm varlığı ile hissetmek için bu kadar acı fazla değil mi? Bir kız düşünün ki güzelliği bütün dünyadaki varlıkları kıskandırsın, bakan düşman kesilsin, yoluna taş koysun… Bütün umudu, hayali ellerinin arasından kayıp giderken yavaş yavaş eriyip solarken, karşısına çıkan bir yol onu kurtarabilecek mi? Yıllardır küle dönüşmüş vücudu ve kalbi, yeniden yeşerip umut saçabilecek mi? Bir Osman düşünün ki; dünyanın adaletsizliğine kafa tutmuş, bileğinin gücü ile dünyayı tersine çevirmiş, dünyaları yok saymış. Bir Osman düşünün ki; peşinden nesiller, ırklar, yoldaşlar sürüklenmiş. Bir Osman düşünün ki; yüzyıllar boyunca kurduğu imparatorluk yaşamış, yaşatmış, huzur vermiş. Ve bir de dost düşünün ki; ne dili bir, ne de dini. Sadece gönül bağı ile birleşmiş yollar, umutlar ve güçler. Adaletsizliğin düşmanı; düşmanı diye bildiği, can dostu olmuş. Adı Mikhael… Vicdanı sonsuz, ruhu cesaretle donatılmış bir adam. Üç farklı dünya, üç farklı hayat, üç farklı yol ve kader. Onların yolunu kesiştiren aşk, bir arada da tutabilecek mi? Dünyanın düzenine karşı gelmek için verdikleri savaş, onları bir arada tutmaya yetebilecek mi? Savaşın soğuk ve kanlı yüzü, onlara beyaz ve mutlu bir yol çizebilecek mi? Ruhlarını teslim ettikleri yol, bekledikleri aşkı yeniden diriltmeye yetebilecek mi?
|