Ayın kendini bulutların arkasına sakladığı gecede, çok sevdiği sol ayağını afiyetle yemekte olan varlığın hatlarını az çok seçebiliyordu. Ayağını ne kadar çok sevdiğini, bir yaratık koparıp dişlemeye başlayınca fark etmişti…
Kapıdan içeriye bir şey girdi. Derisi közden oluşmuş bir şey. Kendi kendine yanmakta olan ve bu yüzden etrafı da aydınlatan bir şey. Hareket ettiğine göre canlı olmalıydı…
Oysa ki zavallı ölmemişti. Üç gün boyuncu direnmişti. Azrail’e. Annesinin sıcak kucağına kavuşmayı hayal ederek geçmişti o üç gün. Kırık kemikleri organlarını parçalamasına rağmen iki yüz metre ilerlemişti sürünerek. Çektiği ıstırap ve acı o kadar büyüktü ki yakarışlarını belki tanrı duymadı ya da umursamadı ama cehennemin derinliklerinden bir iblis küçük kıza yanaştı…
Yaşlı adam ağzını açtı yavaşça. Dilini dışarıya doğru uzattı ve sonra şiddetle ısırdı. Bir daha ısırdı. Bir daha. Dil parçalanmaya başlayınca ağzının içi kan doldu…