|
Torununun cıvıldayan sesiyle yüzü aydınlandı, içi ılık ılık oldu. Farz etmek de neydi? İşte gerçek buydu: Sevimli, dünya tatlısı bir torun, sırtını dayayacağı bir duvar... Giden gitmişti dönülmez yola ve gelmeyecekti. O, hiçbir zaman yemeğe geç kalmayacak, iş seyahatine çıkmayacaktı. Asla telefon etmeyecek, kimseyi özlemeyecekti. O halde, olmayan şeyleri varmış gibi farz ederek yaşayamazdı. Kendi kendini kandıramazdı.
Telefondaki torununa; evde olduğunu, kendisini beklediğini, onu çok sevdiğini söyledi ve telefonu kapattı. Bir koltuğa geçip oturdu. Kendi kendine acı gerçekleri hatırlattı:
Evet, yalnızsın Yalnız yaşayacaksın Yemeğini yalnız yiyeceksin. Gözlerini uykuya, yalnız teslim edeceksin. Onu, boşuna bekleyemeyeceksin. Onu, yok işe gitti, yok iş gezisine gitti diye farz edemezsin. O artık yok, bunu kabul et.
|