|
Geçmek bilmeyen upuzun üç saatten sonra hafif bir esinti sessizliğin akordunu bozsa da, salınırken hışırdayan sazlar tempo tutuyordu sanki sabahın gelişini haber veren saz kuşlarının cıvıltısına, bataklık kuşlarının ve balıkçılların çığlığına. Ne hoştu gün ağarırken ve sislerin dağılışını seyrederken bu senfoniyi dinlemek İşte bu yok muydu bu benzersiz konser, bizim eski avcıyı biraz da bu baştan çıkarıyordu. Ah Ah Neredeydi o gençlik yıllarının hevesi, heyecanı, coşkusu O yıllarda yaptığı avlar geçiyordu gözlerinin önünden. Özlem duyuyordu, yaşamak istiyordu aynı heyecanı yeniden. Ancak kanser tanısı konduğunda değişmişti her şey. Olanlardan çok olacakları düşünmekti herhâlde ürkütücü olan. Zaman içinde insanın zihninde oluşan varlık, yokluk, ölüm, yaşam ve bunlardan türeyen bin bir çeşit ve nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen varsayımlar; sevgiden, sevgiliden, dostlardan, hayallerden, heveslerden umutlardan kopmak olasılığıydı insanın içini burkan. “Henüz son sözümü söylemedim” diye düşünürken her şeye veda etmek olasılığını kast ediyordu belki de… Yeri geldiğinde birçok kişi, “Hayat bıçak sırtı gibidir” diye bilgiç tavırlarla konuşsa da iki tarafı uçurum olan o dar yola girmiş olanlara, üzerinde birkaç adım atmak zorunda kalanlara sormalı bıçak sırtının ne olduğunu.
|