|
Bu kitap büyük bir adın, büyük bir ailenin esrarengiz hikayesidir. Bu ailenin en son üyesinin adı Paşam Zeybekzade’ydi. Akıllı, zeki, kibar ve yakışıklı bir adamdı P. Zeybekzade. Asil bir aileden gelen centilmen bir asilzadeydi. Bir doktordu. Hastalarına başarılı tedaviler uyguluyordu. Fakat P. Zeybekzade’nin iyi yanları yanında karanlık yanları da vardı. Beyaz doktor gömleği içinde kurtarıcı bir melek değildi yalnızca. Bir yandan hastalarını iyileştirirken, bir yandan da tedavilerini imkânsız bulduğu hastalarını yüksek dozaj tıbbi maddelerle zehirleyerek öldürdüğü söyleniyordu. Bu söylentiyi doğrulayan belirtiler vardı, fakat tamamıyla ispatlayacak nihai kanıt ve deliller yoktu. Pek çok şikayet vardı. Yakınlarının Doktor Zeybekzade tarafından öldürüldüğüne inanan insanlar onun canını alması için Tanrı’ya yalvarıp, yakınıp sızlanırlarken, bir yandan da savcılığa suç bildirilerinde bulunuyorlar ve değişik makamlara dilekçeler veriyorlardı. En sonunda sağlık bakanlığı devreye girdi ve onun hastahanedeki işine son verdiği gibi, bir ikinci karara kadar meslekten men etti, doktorluk mesleğini icra etmesini yasakladı. S. Zeybekzade artık bundan böyle hasta tedavi etmeyeceğinden onları öldürmeye de imkan bulmayacaktı. Bundan sonra ne oldu? P. Zeybekzade akıllanıp ve pişman olup tümüyle iyi bir insan oldu mu? Hayır, yeni yeni söylentiler ve yeni söylentilerden P. Z. hakkında yeni yeni hikayeler oluştu. Bu hikayelerden anlaşıldığı gibi, onun karanlık yanları iyi yanlarından daha çok ve daha baskındı. P. Zeybekzade hastaneden kovulup, meslekten men edildikten sonra da türlü şekillerde öldürmeye devam etti. “Bu adamın caniliklerini kim ayyuka çıkaracak, onu kim durduracak?” diye soran sesler çoğalıyor ve yakınıp sızlanmalar artıyordu. Bu günlerde gökte mavi bir sis belirdi. Bu sis Tanrı’ya dua edip adalet dileyen insanlara umut anlamına gelirken biri için de ölüm anlamına geliyordu…
|