|
Galiba yağmurlu bir kış günüydü. Her gün aldığım gazetenin Pazar ekinde çok da dikkatimi çekmeyen, şu düzenli aralarla tekrarlanan, Boğaz´daki köşklerle ilgili yazılardan birini gördüğümü anımsıyorum. Onlar ve onların mevcut sahipleri, mirasçıları, mirasyedileri, bunların arasındaki miras kavgaları vesaire vesaire... Üstünkörü okumuştum o yazıyı... Neymiş, ne olmuş falan... Boğaziçi´nin yalılarını çok da iyi tanıdığım söylenemez. En azından karşı kıyıdakileri Tabii kime göre karşı? Bana göre... Yıllarca Avrupa yakasında oturan, Boğaz´ı dört mevsim Sarıyer´den Beşiktaş´a kat eden bana göre... Bu da hiç tanımadıklarımdan biriydi ve esasen bir yalı değildi. Âtıf Paşa Köşkü´ymüş adı... Fakat önünde başka bir yapı yoktu. Anlayacağınız tıpkı Avrupa yakasındaki mâzinin bazı yalıları gibi, ona da “yalı” adı takılabilirdi.. Köşk, ağaçlar arkasında saklanmıştı ve kıyıdan bir hayli gerideydi.. Dolayısıyla ara sıra yaptığım Boğaz gezilerinde gözüme çarpmamış olmasına hiç şaşırmamıştım. Efendim, ailenin oğlu köşkün fazla büyük olduğunu, masrafının çok olduğunu, ailenin artık orada yaşamaktan eskisi gibi hoşlanmadığını gerekçe göstererek orayı otele çevirmeye karar vermiş ve köşkün önünü açmak istemiş Onun ifadesiydi bu... “Geleceğinin hedeflediğimiz kadar parlak olabilmesi için onun önünü açmaya karar verdik” demişti alaycı bir gülüşle Konu tam da bu minval üzereydi. Köşkü gözlerden saklayan önündeki ağaçları kesmişti...
|