22.11.2024
Cinius Yayınları

Biz Kimiz? | SSS | Yazar Girişi | Cağaloğlu: (212) 528 3314 | Kadıköy: (216) 550 5078 | Ankara: (312) 439 7487 | İletişim | English ..

Cinius Yayınları > Katalog> Kitap Ayrıntı

Tüm Yayınlar
Çağdaş Türk Yazarları
Şiir Kitapları
Anı
Araştırma İnceleme
Tarih Bilim Felsefe
Ekonomi
Sağlık
Kişisel Gelişim
Sözlük
Yemek Kitapları
Deneme
Gezi Kitapları
Mizah ve Eğlence
Din ve Teoloji
Eğitim / Dil



Tek Gecelik Aşk Rüyası
Sine Elita
Cinius Yayınları / Roman

İnsanın tek derdinin aşk olduğu zamanları vardır İkliminiz ne olursa olsun, şayet AŞK doğanıza girdiyse; ya İLK baharsınızdır, ya da SON baharınızdır.

Genç yazar Sine Elita ilk romanı ile okuyucuyu selamlıyor.
Yazar sosyal hayata, modern kadına ve insan ilişkilerine dair his ve fikirlerini kaleminin süzgecinden geçirirken,aslında yaşamda her şeyi alaşağı eden aşk duygusunu, hikayenin merkezine alıyor ve karakterlerini bu tutkuyla yeniden şekillendiriyor.
Özlenen çocukluk zamanları, unutulmayan hatıralar, iz bırakmış sevdalar, paylaştıkça çoğalan dostluklar, sararmış fotoğraflar,
söylenmiş şarkılar, karmaşalar, telaşlar ve beklentiler içinde aşkın akıl almaz büyüsü...
Tek Gecelik Aşk Rüyası, Rüzgar ve Yaprak'ın sıcacık hikayesiyle,bir zamanlar tek derdi aşk olmuş herkesi sarıp sarmalayacak.


BASKISI YOK



Sayfa: 170
Hamur: 2. hamur
ISBN: 9786051274119
Boyut: 13,5x21 cm
Baskı Tarihi: Mart 2012
Özgün Dili: Türkçe


Kitabın İçinden
Rüzgarlı bir günden sonra...


HAVA


Sol yanıma ait ne varsa huzursuz ve mutsuz. Dayanamıyorum.
Sol omzumdan başlayarak kolumun tamamına yayılan şu lanet uyuşukluk beni beş gündür illet ediyor. Omzumdan koparıp, kolumu atmak istiyorum bir yerlere.
Kökünden koparıp, fırlatıp atmak istiyorum her şeyimi, artık her neyim varsa.
Neredeyse on gün olacak, sol kulağım ara ara basınç sinyalleriyle yanıyor, kurtulamıyorum. Hakkımda kimler, neler konuşuyor bilmiyorum, umurumda değil. Birileri zaten hep konuşur, gereksiz ve kötü konuşan birileri her daim olmuştur. Sadece şu kulağımdaki lanet uğultular ve sol bacağımdaki hain kramplar bitsin istiyorum. Oturduğum yerde kalakalıyorum özellikle geceleri.
Geceleri sabah ediyorum kaç gündür.
Hepsi bacağımın suçu mu? Sanmıyorum.
Sol kulağımda iltihaplanma olabilir, su kaçmıştır, su
Ve gözümün kanlanması da bundan, yoksa gözümün kan çanağını anımsatmasından başka bir mana çıkaramıyorum.
Hayır ağlamıyorum, yani ağlarım da ben, öyle yüzüm gözüm kırmızıya çalmaz. Genelde üç beş damlayla son bulur dertlerim ya da rahatlar sinirlerim.
Çok sinirlendiğimde ağlarım ben.
Önce bağırır çağırırım avazım çıktığı kadar, sonra oturur ağlarım. Ağladığım için kendime sinirlenip yine ağlarım, artık kimi kırdıysam, kimin yüzüne ağzıma geleni çarptıysam, utancımdan, pişmanlığımdan kendime kızar, yine ağlarım.
Neredeyse otuz yaşıma geldim, sinirlerimi kontrol etmeyi beceremiyorum hala, ki becermek de istemiyorum galiba.
Çünkü, bence bu beceri yaşamda fazla profesyonelce duruyor. Tüm samimiyetini kaybeden herhangi ‘fazla olan bir şey’ gibi, sahtelik kokuyor.
Ben amatör bir insanoğluyum, öyle de kalmak, öyle de ölmek istiyorum.
Her şeyin fazlası hakikaten zarar, doğru söylüyorlar. Ama hem sinirlerini kontrol etmeyi beceren, hem de samimi olduğuna inandığım insanlar tanıyorum. Arada sırada iyi niyetleri yahut sinirleri ile ilgili şüphelerim olsa da, bir açıklarını bulmak ve kendimi bir şekilde ‘Oh be, onlar da insani bir tepki verdiler sonunda’ diye rahatlatmaya bahaneler arasam da bulamıyor, onların güçlerinden korkuyorum.
Daha korktuğum yüzlerce şey var da...

Neyse, uzun zamandır damarıma basılmıyor, ağlayacak kadar küplere bindiğim şeyler de olmuyor hayatımda. Bu durum, en son ağladığım şeyin yaklaşık iki hafta önce salonun köşesinde henüz süsleyemediğim için çok yalnız duran minyatür yılbaşı ağacım olduğu düşünüldüğünde, hiç kötü bir şey değil galiba.
Evet, en son süslenmemiş yılbaşı ağacının yalnızlığına ağladım. Şu anda da, yeni yıla gireli bir hafta olmuşken, yanıp sönen ışıklarıyla, simli çanları, kar taneli kozalakları, şapşal suratlı Noel Baba süsleriyle karşımda duran bu havalı ağaca bakıp, ‘Ağlamak için daha başka bir saçmalık bulamazdım herhalde’ diye düşünüyorum.
İnsanlar neler için ağlıyorlar, benim gözyaşı döktüğüm şeye bak. Annem olsa böyle derdi.

Şimdi ben bu ağacın süslerini tek tek çıkartırken, her yanına doladığım ışığın fişini çekerken, onun hayatla bağlantısını koparıyor gibi hissedip, her bir plastik dalını eğip kutusuna yerleştirirken, onu gelecek yılbaşına kadar toprağa gömdüğümü düşünüp yine ağlayacağım, biliyorum.
Duygularım şu günlerde bunu kaldıramayacak kadar hassas. Kış bitene kadar öylece, güzelliğiyle dursun istiyorum bir köşede.
Kıyamıyorum ona, bana benziyor galiba.
Dursun kış bitene kadar, ne zararı var?...

Şayet kışım biterse...
Kalbim, alıp kendimi bir yere koyamayacağım kadar ağır, sığamıyorum da hiçbir yere, duramıyorum durduğum yerde, her yer fazla, her yer az sanki, her şey sıradan, her şey de yapay sanki, neyi bekliyorum, derdim ne, bilmiyor, bulamıyorum.
Bir buz kütlesi var sanki içimde, her nefes alışımla kaskatı oluyorum.
Her yanıma, her şey yığılıyor gibi.
Duvarlar yığılıyorlar, kapılar, insanlar yığılıyor, sesler ve soluklar...
Kaldıramıyorum.
Hayat bazen çok ağır gelebilir dedikleri, tam olarak böyle bir şey mi?
Öyleyse şayet, beceremiyorum ben.
Peki niye?
Sahi, kalbim ne oluyor sana?
Sol yanımda ne varsa, hepsini birden ağrıtan, acıtan ve kanatan sen misin yoksa?




Tel: (212) 528 3314 | (532) 741 4148 | (216) 550 5078


© 2006-2012

Facebook Sayfamıza Üye Olmak İçin Tıklayın