Karanlıklar ülkesinin tepesinde bir ışık belirdi. Ülkede yaşayan herkes onun bu ülkeyi aydınlatmaya gelen bir yıldız olduğunu sandı. Oysa o, kaderin gerçek bir cilvesiydi. Büyüdü, büyüdü ve büyüdü. Karanlıklar ülkesi o güne kadar hiç olmadığı kadar aydınlandı. İnanılmaz derecede ışık saçan o cismin hayat vermeye gelen bir yıldız değil de felaket getirmeye gelen bir meteor olduğunu anlamak çok güç olmadı. Beklenen çarpışma gerçekleşti ve taş taş üstünde kalmadı. Küller etrafa saçılıp tamamen söndükten sonra karanlıklar ülkesinde yine tek bir ışık kalmadı. Aslında eskiye göre değişen bir şey olmamıştı. Tabii artık içinde hiç bir hayat belirtisi kalmayan viran bir ülke dışında... Fakat o da nesi, enkazlardan birinin altından sesler duyuldu. Hayatta kalmayı başarabilmiş ve hapsolduğu enkaz altından çıkmaya çalışan bir canın sesiydi bu. Nihayet enkazın kapağı açıldı ve küllerin arasından bir insan çıktı. Karanlıklar ülkesinde hayatta kalan tek canlıydı o. O bir savaşçıydı. Bu ülkenin savunma birliklerine bağlı bir savaşçıydı. Yanına silah almadı, onları küllerin arasında bıraktı. Sonra da gökyüzüne yükselip o meteorun geldiği ülkeye doğru yol almaya başladı. Artık onun tek istediği o meteoru gönderenlere burada ne tür bir katliama yol açtıklarını haykırmaktı. Yolun açık olsun savaşçı... Yolun açık olsun Cennetin Çocukları romanı...