“Ülkemde bilim susturuldu; cahiller ferman dinletmektedir: cahil bırakılan insanlarda bir ürperti, bir korkunun akışında akan akıl almaz cehalet var. Derin bir cehaletten doğan arızalı bir nizamın uşakları olmak çok ağır… Edep ve edepsizliğin tarihi çok eskilere dayansa da atomun patlatılması oldukça yeni bir maceradır. Atomla insanoğlu için lüzumsuz bir macera başlıyor ve başlatılıyor hep. Ve boyuna gelişen silahlarla insanlar kendi çukurlarını kazmaya başlıyor. İslam dinine inanan Müslümanlar, Allah’a ahdetmiş gibi insancıldır. Müslümanların inandığı dinde insan yaşam kutsaldır ve mal mülkten önceliklidir. Ama ülkemde din değişti. Daha doğrusu dini değiştirdiler. Değişen dinden herkes kendi dinini yarattı.
Değişen Müslümanlar şaşırdı ve şaşıranlar kafa yerine mideyi seçti. Mideyi seçenlerde kafa yok. Kafa yokken, birbirini tanımayanlar ilim yapacaklarına cehaletle evlenmişler. Zaten din, kapitalizmin icadından sonra ölmüştü. Kutsal kitaplar değersiz sayfalar olmuştu. İşte bu tarihi serüveninin olmuşları ve olacakları “ÜLKESİZLER SÜRGÜNDE” romanında Ali Ömer’in aynasında okuyuculara yansıtılmaktadır….”